Está en la página 1de 3

Gözlerini açmakta zorlanan johan, sıcak yatağını

terketmek istemiyordu. Fakat bu gün nöbetci doktor


olacağı için yatağından kalktı ve emily nin yanağına bir
öpücük kondurduktan sonra mutfağa gitmeye karar
verdi. Koridorda yürürken sağ taraftaki odanın yanından
hayranlıkla geçiyordu (belkide sabah erken uyanması
için bir sebepti.) Çünkü emily nin karnında kendinden
olan bir parçanın filizlenmesine yedi hafta kalmıştı.
Mutfağa gittiğinde ilk işi kahve makinesinden bir fincan
yeni ve taze çekilmiş bir kolombiya kahvesi içmek oldu.
Sıcak kahvesini şehvetle yudumlarken dubrovnik
gazetesinin sayfalarını çevirme çabaları, hastaneye
yetişmesi gerektiğini unutturmuş olmalıydı ki kahvesini
bitiremeden volvo s60 aracına hızlıca binip general
hastanesine gitmeye koyuldu. Arabada giderken fazla
hız yapmamaya özen gösteriyordu çünkü. Hız yapmanın
kazaya sebep olacağını öngerebiliyordu. Rolex marka
saatinden hastaneye yetişmek için ne kadar zamanının
kaldığını öğrenmek için bir saniyeliğine saatine göz attı
ve o bir saniyelik dikkatsizlik sonucu arabadan bir ses
duyuldu.
Johan ani bir şekilde frenledi ve önüne baktığında bir
şey olmadığını düşündü. İç sesi “Kuştur herhalde”
derken. Dikiz aynasından arkaya baktığında insanların
yoğunlaştığını gördü ve arabadan hızlıca indi. Arabanın
kapısını hızlıca çarparken kulağında yankılanan ses
yüzünden üç saniyeliğne birimiş kalabalığın
söylediklerini duyamadı. Arabanın arkasına geçtiğinde
gördüğü olay karşısında soğuk kanlılıkla direkt olarak
müdahale ettmeye koyuldu. Ortalama yaşlarda bir
erkeğe çarpmıştı johan. Hızlıca paniklemeden kalp
masajı yapmaya başladı fakat kulağından gelen kanı
görünce istemsizce irkildi ve hemen adamı sırtlayıp
hastaneye götürdü. Hastaneye gelir gelmez hiddetli bir
şekilde bağırarak “ÇABUK ACELE EDİN!” Dedi. Ve
hemşireler hızlıca sedyeye zavallı adamı yerleştirirken
johan istemsizce adamın ölmesinden korkuyordu. Fakat
iç sesi egosit bir tavırla “Sen bu ülkenin en iyi
doktorusun onu kurtarabilirisin.” Diyordu. Fakat bunu
kendini inandırmaya çalışsada, kendini
kandıramayacağını biliyordu. Hızlıca koşar adımlarla
odasına gidip önlüğünü giydi ve acil koridorundan
hızlıca, çarptığı adamın yanına ilerlerken sağ taraftan
hastanenin başhekimi nicolay geldi. “Nasılsınız johan
bey. “ dedi içten ve samimi bir şekile görünmeye
çalışarak. Kafası karışık ve endişeli olan Johan
“Efendim, müsadenizle hemen bir hastayla ilgilenmek
zorundayım.” Dedi. Fakat ani ve kaşları çatık bir şekilde
nicolay, ellerini johanın omuzuna koyarak “senin daha
önemli bir işin var.” dedi. Johan istemsizce “buyrun
efendim.” Dedi. Başhekim johana minnetar ve baskıcı
bir şekilde “Az sonra hastaneye hırvatistan büyük elçisi
gelecek. Bu gün yaptığı miting esnasında kafasına aldığı
glock-19 tabancasının mermisi beyin kanaması
geçirmesine sebep olmuş. Tek çaremiz sensin.
Hastenenin prestiji adına bu ameliyatı senin alman
gerekiyor anlıyor musun evlat?” Dedi. Johan ise ne
diyeceği konusunda ikilemde kalmıştı. Hayatının
kırılma noktasının böyle bir seçim ile gerçekleşeceğini
hiç tahmin etmemişti. Artık hayat johana karşı kartları
açık oynuyordu. Johan kendini hiç bu kadar çaresiz
hissetmemişti. Ya kendi vicdanını rahatlatmak için
ameliyata hazılanmakta olan zavallı genci iyileştirecekti
ya da şöhretini koruyacaktı.

También podría gustarte