Está en la página 1de 24

A. N.

Whitehead Kozmolojisine Giriş

Derleyen: Y. Emre KARABACAK


İÇİNDEKİLER

ÖZET
1. Giriş
2. Gerçekliğin İki Kola Ayrılması
3. Algı
4. Zaman
5. Aktüel Varlıklar
6. Kavrayış
7. Yaratıcılık
8. Teleoloji
9. Aktarım ve Birleşme
10. Süreç Ontolojisi ve Çağdaş Bilim
REFERANSLAR

ÖZET

Alfred North Whitehead; Heisenberg, Schrödinger ve Dirac'ın öncülüğünü yaptığı


kuantum teorisini muhtemelen bilmiyor oluşuna rağmen, “süreç” ile ilgili kendi fikirleri ve
kuantum teorisi arasında derin benzerlikler olduğunu söylenebilir. Hem Whitehead'in metafiziği
hem de kuantum teorisi deneyime dayalı ve deneyimle elde edilen bilgileri açıklamaya çalışan
teorilerdir. Ancak Kuantum Teorisi bilindiği gibi bilimsel bir teoridir, bu nedenle bilimsel bakış
açısının sınırlarına sahiptir. Yani belirli gözlemler ile ilgilenir. Bunun yanında Whitehead'ın
"kurgusal" kozmolojisi İngiliz "deneyci" felsefe geleneğine ait olan "algı teorisi"nin genişletilmiş
ve genelleştirilmiş bir halidir[1].

Whitehead bilimsel gelişmeye ait temel fikirlerin ve bu fikirlerin felsefi sonuçlarının


tanımlanması ile modernite içindeki "düalistik kartezyen geleneği" aşmak ve doğadaki
fenomenler ile ilgili olan farklı bakış açılarını birleştirmek istemektedir. 19. yy'da dört öncü fikir
teorik bilimleri belirlemiştir: atomculuk, süreklilik, enerjinin korunumu ve evrim. Whitehead'e
göre bilimin karşılaştığı asıl zor iş; bu kavramları tanıtmak değil, birbirleri ile kaynaştırmak ve
uygulamalarını genişletmektir. Bu nedenle hücre teorisi ve Pasteur'un çalışması Whitehead için
Dalton'un atom teorisinin başarısından daha devrimseldi. Çünkü hücre teorisi ve Pasteur'un
çalışması küçük varlıkların dünyası için "organizm” kavramını ortaya çıkardı ve evrim teorisi,
yeni organizmaların meydana gelişini tasvir etti[1-2].

Bu güne kadar, ne kişisel deneyimlerimiz ne de doğa bilimleri "değişmeyen", sabit


nesnelere inanmanız için bize kesin bir neden sunamamıştır. Tam tersine, gerçekliğin varoluşu
tümüyle bir "oluş ve bozuluş" süreci olarak gözükmektedir. Organik teoriye göre sadece canlılık
aktivitesine sahip yapılar ve evrim geçiren canlılar hayatta kalabilir. Whitehead'ın kurgusal
kozmolojisi söz konusu evrim teorisinin sonuçlarından yardım almaktadır. Bunun yanında
Whitehead, gerçek ile ilgili tüm deneyimleri birleştirmeye çalışır. Organizma düşüncesinin
merkezine "aktüel olay”(durum) kavramını yerleştirerek, (madde ve zihin gibi) karşıtlıkların
meydana getirdiği problemlerin üstesinden gelmeye çalışır. Dünya aktüel olaylardan meydana
gelmiştir. Her bir aktüel olay bir önceki aktüel olay un yarattığı potansiyel
durumlardan(imkanlardan) meydana gelir. Aktüel olaylar fiili olarak dünyada “olan” şeylerdir.
Her bir aktüel olay oluş ve bozuluş sürecini izler, önce var olur, sonra yok olur ve durmadan
yenileri ile yer değiştirirler. Bu “olaylar” doğanın temel gerçeklikleridir[1-2].

Benzer şekilde Heisenberg' de, bir kuantum süreci içerisinde gerçekte olan “şeyin”, daha
önceki aktüel olayların yarattığı potansiyel durumlardan ve imkanlardan meydana gelen yeni bir
aktüel bir olay olduğunu ifade etmiştir. Kuantum teorisinin yaygın olan Kopenhag yorumu
“bilgimizdeki artışlar” üzerinde durur. Bu artışlar deneyim ile ilgili olaylardır. Klasik fiziğin
parçacıkları ise “temel durumlarını” kaybederler. Söz konusu temel durumlar yayılı olasılık
bulutları içerisinde dağılmıştır. Doğanın açılımının ve sürecin her aşamasında, olasılık bulutunun
tümü, bilgide meydana gelecek bir sonraki artış için bir imkan ve potansiyel bir durum olur. Bu
durum, “gelecek bilgi artışları” için olasılık bulutunu ve imkanları radikal bir şekilde
etkileyebilir[3].
Gerçekliğin temel açıklaması olarak, nedensellik ve teleoloji üzerine kurulmuş bir felsefe,
iç-dış, zihin-madde, nesne-özne arasındaki karşıtlıklardan kaynaklanan sorunları çözmesi gerekir.
Bu amaca ulaşmak için Whitehead'in organizm felsefesi bir başlangıç noktası önermektedir. Bu
nedenle onun kozmolojisini tanıtmak ve sonuçlarını modern bilimin yorumları ile karşılaştırmak
bizlere yeni ufuklar kazandırabilir[1].

1. Giriş

İnsan idraki ile ilgili çeşitli konularda fiziğin, özellikle kuantum fiziğinin yaptığı imalar
hakkında sayısız tartışmalar olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bu tartışma konuları genel
olarak zaman, bilinç ve özgürlüğü içeren üç ana başlık altında toplanabilir[1],[4-5].

a) Modern fizik, (geçmiş, gelecek ve şimdi arasındaki farklarla) deneyimlediğimiz şekli ile
zamanın gerçek dışı olduğunu ima etmektedir.

b) Modern fizik, bilinçli süreçleri beynin atom altı parçacıklarının ürettiğini ve bilinçle ilgili her
zihin felsefenin bunu kabul etmesi gerektiğini ima etmektedir.

c) Modern fizik, hür irade ile ilgili olan her gerçeklik anlayışında mevcut ve kararlarımızı
gerçekten kendimizin belirlemesine olanak tanıyan imkanların ortadan kaldırılması gerektiğini
ima etmektedir.

Bu imalar ışığında fiziğin ciddi ve kesin bir şekilde insanın “olağan” dünya deneyimini
ihlal ettiği görülür. Ancak bu imaların hiç birisinin takip edilmesine gerek yoktur. Bu imalar,
daima özel bir felsefi perspektifte yapılmış “yorumlardan” ibarettir. Whitehead’ın yorumladığı
şekliyle fizik, tüm bu imaları reddeder. Bu imalar, Whitehead’ın söylediği gibi, somut varlıklar
için yapılmış yanlış soyutlamalardır[2].

Whitehead bilimin temel fikirlerini ve bu fikirlerin felsefi sonuçlarını tanımlamak


suretiyle farklı doğa görüşlerini birleştirmeye ve modern düşüncedeki düalist Kartezyen
geleneğin yol açtığı sorunların üstesinden gelmeye çalışır. Whitehead’ın üç farklı düalizm ile
mücadele etmeye çalışmaktadır[6].

a) Ontolojik düalizm: Sonsuz bir töz ve sınırlı bir töz arasındaki mutlak farklılığı ifade eder.

b) Ontik düalizm: Fiziksel ve tinsel varlık arasındaki mutlak farklılığı ifade eder.

c) Bilgi-kuramsal düalizm: Doğada, mutlak olarak farklı olan iki tür bilgiyi yani rasyonel ve
deneysel bilgiyi ifade eder.

Aklın birliği ideali düzenler. Whitehead, felsefesinin merkezine “aktüel olay” kavramını
koymasıyla, modern düşünce yapısı içinde yaygın olan ve kendi zamanına miras bırakılmış
zıtlıkları çözmeye çalışır. Frederich Engels'e benzer şekilde, 19. yy filozoflarının fikirleri analiz
etmek suretiyle kendine bir referans noktası seçer. Hem Whitehead hem de Engels atomculuğu,
sürekliliği, enerjinin korunumunu ve evrimi Newton fiziğinden modern bilime geçişte belirleyici
faktörler olarak görür. Bunun yanında, Whitehead'ın deneyci felsefesi diyalektik epistemolojiye
benzer. Ancak O, diyalektik materyalizmin bir çeşidine değil tamamen farklı sonuçlara ulaşır.
“Yerel bir konuma sahip madde” anlayışının bir organizmayı tanımlayıp tanımlayamayacağını
kendine sorar ve materyalizmin her türlü çeşidini şiddetle reddeder[1-2],[7].

Deneyim, dil ve mantık açısından her şeyin temelini oluşturan bir töz öğretisi doğanın
nihai öğelerini araştırmak için en doğal yol olabilir. Aslında Modern düşüncenin mantıksal
zemininde, gerçekliğin temel yapısı töz, nitelik ve desen olarak ifade edilmiştir. Ancak
Whitehead töz, nitelik ve desen kavramlarının “şeyler” arasındaki ilişkiyi artık
açıklayamayacağını düşünür ve reddeder. Töz statik bir altyapı, bir dayanaktır. Ancak biz,
değişen bir dünya deneyimliyoruz ve bilim, gittikçe daha küçük parçacıkları keşfediyor. Bir diğer
husus da yerel konum kavramıdır. Dünyadaki nesneler ne diğerlerinden izole bir şekilde var
olurlar ne de bağımsız bir varlığa sahiptirler. Her şey, her şeyle ilişkilidir[1],[7-10].

Ne kişisel deneyimler ne de doğa bilimleri bizlere değişmeyen nesnelere inanmamız için


bir gerekçe vermemektedir, tam tersine tüm varlık, bir oluş ve bozuluş süreci içinde
gözlenmektedir. Buna binaen, Whitehead gerçekliği bir organizma gibi görmeyi önerir. Süreç ve
Gerçeklik adlı kitabındaki kurgusal kozmolojisi, evrim teorisinin sonuçları üzerine kurulmuş bir
organizma felsefesinin mantıksal yapısını oluşturur. Bunun yanında Whitehead, gerçekle ilgili
tüm deneyim türlerini de birleştirmeye çalışır. Ayrıca, Darwinizm'i, "yaratıcılığı" tamamen
dışladığı için eleştirir[1-2].

2. Gerçekliğin İki Kola Ayrılması

Bilimsel disiplinler epistemolojik konulardan ziyade doğanın tutarlı açıklamaları ile


ilgilenirler. Bu durum “gerçekliğin kollara ayrılmasına” neden olur. Whitehead kesin bir şekilde
bu durumu reddeder[11].

a) Doğada meydana gelen olaylar ile bu olayların bilimsel teorilerdeki tasvirleri arasındaki
farklılıklar yanlıştır.

b) Doğada meydana gelen olaylar , bu olayların bizatihi yapıları ve bize görünüşleri arasındaki
farklılıklar yanlıştır.

İlk durum(a), atomlar ve elektronlar gibi fiziksel nesnelerin saf kavramsal varlığından
bahsetmektedir. Bir tarafta fenomen, diğer tarafta bilimsel formüllerin mantıksal terimleri vardır.
Whitehead'a göre bilimsel kavramlar mantıksal soyutlama yolu ile doğadan türetilirler. Görünen
dünya ve matematiksel dünya olarak gerçekliğin iki kola ayrılması, Whitehead'ın karşı çıktığı bir
şeydir. Kavramlar, doğru oldukları sürece gerçekliğe ait olgulardan bahsetmelidir[1],[11]

İkinci durumdaki ayrılma(b), öncelikle, birinci durumdaki ayrılmanın bir sonucudur.


Tarihsel olarak, görünen doğa ile onun fiziksel açıklamasının ayrılışından sonra John Locke her
iki alanın nasıl bir araya getirileceğini sorgulamıştır. Newton, atomların kinetik bir teorisini
geliştirmiştir. Ancak mutlak uzay ve mutlak zamanda algılanamaz olan atomların uzay-zaman
deneyimlerimiz ile nasıl birbirine bağlanacağı hususunda bir açıklama yapmamıştır. Bunlara ek
olarak birinci durumdaki(a) ayrılmanın bilimsel objeler ve duyusal algılar arasında, ikinci
durumdaki(b) ayrılmanın duyusal algılar ve gerçekliğin kendisi arasında olduğu görülmektedir.
Bu ayrımlar gözlemcinin doğadan "kovulması" anlamına gelmektedir. Gözlemci sadece algısal
izlenimlerinden bilgi sahibi olabilir, söz konusu algıları üreten objelerden değil[1],[11-12].

Gerçekliğin bilgisi için yeni ve kuşatıcı bir teorinin bulunması gerekmektedir. Uzaydaki
değişmez atomaltı parçacıkların hareketlerine ait saf geometrik kavramlar ile bilinçli duyguların,
hislerin, fikirlerin ve çabaların psikolojik gerçeklikleri arasında mantıklı bir biçimde
aşılamayacak derece büyük bir kavramsal boşluk vardır. Gottfried Wilhelm Leibniz bu durumla
ilgili şöyle bir çıkarımda bulunur: Ya maddi tözler, zihinsel tözün farkındalığı kapsamındaki
uzayın içine getirilmelidir ya da zihinsel töz maddi tözlerin terimleri içinde tanımlanmalıdır.
Leibniz için ikinci yol imkansızdı çünkü bu şekilde Locke'un ortaya koyduğu problemle
karşılaşacaktı. Bu nedenle Leibniz "monad"larını geliştirmiştir[1],[12-13].

3. Algı

Gerçeklik anlayışımızdaki bu ayrılmalardan kaçabilmemiz için bilgiyi edindiğimiz her


türlü kaynağı dikkatle incelememiz gerekmektedir. Whitehead bu kaynakları olağan
deneyimlerimiz içinde bulur[8-9],[14].

a) “Algılar”(dış duyumlar), her türlü deneyimin kaynağını oluşturur.

b) Algını temel “idea”ları, duyu verilerini bir düzene koymak için “yansımalardan”(iç
duyumlardan) çıkarılan “ikincil idea”lara katılırlar.

c) Whitehead, İngiliz deneycilerinin bu başlama noktasına duygular, güzellik, aşk ve memnuniyet


gibi ruhsal izlenimleri ekler.

Eğer Whitehead kendini İngiliz deneycilerinin algı teorisi ile kısıtlasaydı, O’na göre
yanlış olan, gerçekliğin statik ve izole tözler üzerine kurulduğu sonucuna varacaktı. Whitehead,
“nedensel etki modu” sayesinde algı teorisini genişletir. Böylece hissi algılardaki ilişkilerin
hakkının verilebileceğini düşünür[1].
Normalde Algılar "dolaysız sunumlar" içinde bizlere verilir. Zamandaki yönleri ihlal
edilse bile, algının bu modu duyusal veri ile algılayan arasındaki uzaysal ilişkileri gösterir.
Doğrudan sunulan algılar, nedensel etki moduna kıyasla ilgilerimizi yönlendirdiği için daha çok
tercih edilebilirler. Dikkat ve ilgimiz, amaçlı ve zamansal bir bakıştan meydana gelir. Geçmiş
verilerin analizi, dikkat ve ilgimizi gelecek verilerin meydana gelişine yönlendirir. Dikkat ve ilgi,
doğrudan sunulan algılar ile nedensel etki arasındaki kesişimdir. Tüm bilimsel gözlemler
doğrudan sunulan algıların perspektifinde yapılır. Ancak bilimsel teoriler söz konusu olduğunda
özellikle nedensel etki tercih edilir[8-9].

Eğer tüm bilgi, belirli bir andaki algıya kadar götürülürse, ne gerçekliğe ait sürekliliğin ne
de ilişkilerin deneysel bilgisine sahip olabiliriz. David Hume ve Immanuel Kant'ın aksine
Whitehead, zamansal süreklilik ve nedensel bağlantılar için duyusal algıda bir “kanıt” bulmuştur.
Whitehead' a göre uzay ve zamanda zımni(dolaylı) bir genişleme deneyimi varsayılırsa nedensel
etki modunda doğrudan algılama imkanına sahip olabiliriz. Zamansal olarak bitişik olan olaylar
algının geçici bir penceresinde doğrudan algılanır. Bu pencereden sonraki olayların önceki
olayları onayladığı hissedilir. Uzay-zaman ilişkileri ile ilgili algımızdan dolayı, gerçekliğin geniş
çaplı sürekliliğinin bilgisine sahip oluruz. Şimdideki penceremiz sadece oluşmakta olan olaylar
ile ilgili gözlemleri değil, yakın geçmişteki gözlemleri de içerir. Yakın geçmişteki olayların
varlığı, şimdi ve gelecekteki olayların, daha önceki olayları doğrulamak zorunda olduğunu
gösterir. Aynı şekilde yakın geçmişteki olaylar da daha uzak geçmişteki olayları doğrulamak
zorundadır. Whitehead'ın felsefesinde nedensellik şu anlama gelir: Biz bir olaylar serisini asla tek
tek algılamayız; şimdiki algımızda, sonraki olaylar önceki olaylardan çıkmalıdır. Nedensel
etkideki algılar gerçeklik sürecinin zaman ile ilgili yönlerini içerir[1],[15].

Whitehead bu noktada “sembolik referans” kavramını ortaya atar. Duyusal algı sadece iki
saf algı moduna bağlı olan sembolik referansın karmaşık(birleşik) bir modunda yer alır. Bunun
bir sonucu olarak, sembolik referanstaki algı yanlış anlaşılmalara ve hatalara neden olabilir.
Sembolik referans; algılayanın duygular, kanaatler ve gerçekliğin diğer bileşenleri hakkında
inançlar üreten aktif, sentetik bir bileşenidir[1],[15].
4. Zaman

Whitehead, felsefi serüveninin ilk evrelerinde uzay ve zamanın birbirinden bağımsız


olarak var olamayacağını ifade etmiştir. Uzay kendi kendine var olan bir şey olarak düşünülemez.
Uzay bir soyutlamadır, bir soyutlamadan elde edildiği için de izahı bir referans gerektirir.
Whitehead'ın doğa felsefesinde gerçek dünya, genişletilmiş, daimi akan bir süreçtir. Onun daha
sonraki metafizik çalışmalarında, uzay ve zaman, deneysel olarak tecrübe edilen "genişletilmiş
olayların" soyutlamaları olarak görülür[1-2],[8].

Whitehead'ın Doğa Felsefesinde Zaman(1914-1925)

Bir varlık, sürekli akan gerçeklik sürecinin bütününden gelen bir soyutlamadır. “Zamansal
olarak genişletilmiş” olayların bağımsız bir varlıkları yoktur. Bilim insanlarının, bütünün
bileşenleri ya da parçaları olarak kabul ettikleri her ne varsa aslında soyutlamalardan ibarettir.
Gerçeklik içerisinde, bileşenler sadece var olurlar ve bütünün sayesinde anlam kazanırlar ya da
tam tersi(vice versa). Bu nedenle zaman, doğada hiç bir gerçekliğe sahip değildir, ancak
algılayanın bir özelliğidir. Gerçeklik geniş bir uzay zaman sürekliliği ile tanımlanır. Doğadaki
olayların bilinçten bağımsız bir gerçekliği ve belirli bir zamansal genişliği yoktur. Zamansal
ilişkiler bir algılayıcıya ait sıralama ilişkisinin bir ifadesidir. Uzay-zaman, “bütün” içerisindeki
toplulukların birleşmesinden başka bir şey değildir. Fiziksel zaman sadece değişen insani
deneyimimizin belirli ilişkisel ve biçimsel yönleri ile ilgilidir. Diğer soyutlamalara göre uzay-
zaman nispeten basit bir yapı sunar ki; bu yapı, gerçeklik içerisinde nesnel ayrımlar yapmak için
bir temel olarak uygundur[1].

Bir insanın yaşadığı “şimdi” deneyimi içerisinde algılanan “birlik”, algılayanın(insanın)


faaliyetiyle parçalara ayrılır. Parçalar, uzay ve zaman gibi örnekleri olan belirli özellikleri
barındırır. Yaygın olarak düşünülen uzay-zaman yapısı, hissi algının standart deneyimine
uygundur. Ancak birisinin kişisel deneyimlerinden standart bir uzay-zaman yapısına nasıl
geçebileceği açık değildir. Whitehead, “deneyimin dokusunun standardı” olarak adlandırdığı
şeyin sadece bir illüzyon olduğunu itiraf eder. Bu standartlık; deneyimin ham verilerinin
“dolaysız ilişkilerine” ait olmaktan ziyade oldukça “rafine” ve mantıksal varlıkların
atanmasından dolayı ileri gelen bir “sonuçtur”. Bizler, “pürüzsüzce” akan dünyanın doğrudan
farkında olamayız[1].

Zamanın Dönemsel(Epok, Devir) Teorisi(1925-1947)

Anlık olaylardan genişletilmiş aktüel durumlara geçiş, sadece yaşanılan şimdide yer alan
algı ve doğrudan algılanabilir nedensel etkileşimlerin bilgisi ile başlatılamaz. Bu ayrıca, fizik
teorileri ve metafiziksel taslaklar içindeki mantıksal zorlukların bir sonucudur. İmpuls, hız ve
gerilme gibi dinamik süreçlerin ve atom ya da biyolojik organizmalar gibi temel fiziksel ve
biyolojik yapıların açıklamaları zamansal olayların varlığını bir koşul olarak gerektirir. Ek olarak
oluş, sadece gerçekliğin zamandaki atomik olaylar üzerine kurulması ile mümkündür. Oluş ve
süreklilik birbiri ile uyumsuzdur[8]. Whitehead burada merkezi fikirlerinden birisi olan “geniş
soyutlama metodu” vasıtasıyla anlık olayların genişletilmiş olaylardan çıkarılabileceğini
göstermektedir. Tüm bu hususlar onu şu sonuca ulaştırmaktadır : Gerçeklik; anlık olaylar değil,
zamansal, “genişletilmiş olaylar” üzerine kurulmuştur[1],[8].

Whitehead, 1924 sonrasında kuantum teorisinde meydana gelen gelişmelerden


muhtemelen hiç haberdar olmamasına rağmen (kuantum teorisine ait) ilk sonuçlar, felsefi ve
psikolojik yeni bilgiyi gerçekliğin tüm “olay”larına aktarması için onu motive etmiştir. Özellikle
Bohr'un atom modeli(1913) ve de Broglie'nin dalga teorisi(1924); Whitehead'ın doğa felsefesinin
başlama noktası için kritik bir sınav oldu. Bu noktadan itibaren gerçekliğe ait parçacıklar artık
maddi ve statik formda olmaktan ziyade, genişletilmiş uzay-zamana ait olaylar olarak tanımlandı.
Materyalizm'den Whitehead'ın organik realizmine geçiş, statik özdek fikrinin akan enerji fikri ile
yer değiştirmesiyle tanımlanır. Whitehead bilimsel keşiflerden, onların formalizmine girmeye
gerek görmeksizin ilham aldı. Whitehead'in zamanın devirsel(epok) karakterde olduğu fikri, bir
durumun en somut hali olan ve sonlu bir varlık olarak “aktüel olay” diye tarif edilen asıl karakteri
ile ilgili analizine dayanır[1],[8].

Zamanın dönemsel teorisinde Whitehead, bir aktüel olay deneyiminde bulunan dört farklı
zaman boyutunu birleştirir. Zamanın iki iç ve iki dış boyutu vardır. Düşüncenin geçişi(oluş ve
bozuluş, tutma) ve genişlemenin deneyimi(sınırsız eylem, iç zaman bilinci, tutma ve beklenti)
içsel zaman boyutlarıdır. Potansiyel fiziksel zaman(genişletilmiş süreklilik) ve aktüel fiziksel
zaman(doğanın geçişi, oluş ve bozuluş) zamanın dışsal boyutlarıdır. Genişlemenin deneyimi,
potansiyel fiziksel zamana; zihnin geçişi, doğanın geçişine tekabül eder. Zamanın fiziksel
tasavvuru; genişletilmiş sürekliliğin deneyimini, somutluğun algısını ve aktüel olayları birleştirir;
dış dünyanın sürekliliği ve süreksizliği tek bir kavram içinde birleşir[8].

5. Aktüel Varlıklar

Farklı zaman boyutlarının gerçekliğin nihai birimlerine atanması, aktüel olaylar içindeki
“anlık durumların dönüşümü” kavramı ile mümkün olur. Whitehead'ın doğa felsefesinde
“olaylar” algılayanın etkinliğine bağlı olsa da, metafiziğindeki “aktüel olaylar” gerçekliğin nihai
birimleridir. Aktüel olaylar kendi varlıklarına sahiptir ve dünyanın gerçek "nesne"leridir. Aktüel
olaylar gerçeklikteki anlık kesilmeler olmaktan ziyade yaratıcılık ve uzay-zaman genişlemesi
özelliğine sahip formlardır[8].

"Aktüel" kavramı, “aktüel varlıkların” ötesinde herhangi bir gerçeklik bulmak için yapılan
her türlü girişimi reddeder. Bir aktüel varlık, diğer aktüel varlıklarla karşılaştırıldığında, uzay ve
zaman açısından sınırlıdır ve tanımlanmış bir uzay-zaman durumuna sahiptir. Bunun yanında bir
aktüel varlık değişmez ve hareket etmez. Aktüel varlıklar, zihnimizdeki fikirlerin akışı içindeki
fikirler gibi görünür ve kaybolurlar[8].

Her aktüel varlık bölünmez bir hacme ve zaman miktarına sahip, uzay-zamansal bir
varlıktır ve yok edilmeden parçalarına ayrılamaz. Aktüel olaylar, evrenin standart uzay zaman
yapısını ifade eder. Aktüel olayların dış ilişkileri, üst aktüel olayların içini doldurur, iç ilişkileri
onları alt aktüel olaylara böler. Genişletilmiş uzay-zaman sürekliliği, tüm aktüel olayların
kendisine uyması gerek genel yapıdır. “Topluluk” olarak ifade edilen aktüel varlıkların birliği alt
aktüel varlıklara bölünebilir. Ağaç, araba, ev gibi varlıkların hepsi aktüel varlıkların bir
“topluluğudur”. Topluluk, nedensel olarak birbirine bağlı, zamandaş olayların birliği olarak
düşünülür. Eğer topluluk bir hiyerarşiye sahipse, Whitehead ona "toplum" der. "Toplum" bir dizi
veya genellikle zamanda özdeş olarak var olan objelerin etkilerinin meydana getirdiği durumlara
ait bir “desendir”[8],[16].
6. Kavrayış

Aktüel bir varlığın içeriği, Locke'un "idea"sının içeriğine benzer şekilde, sadece algılar
vasıtasıyla kurulur. Aktüel varlık, diğer varlıklarla "algı" aracılığıyla bağlantılıdır. Whitehead'ın
organizma felsefesi, algı teorisinin genişletilmesi ve genelleştirilmesidir. Ancak burada "algı"
sadece duyusal algı olarak sınırlandırılmamıştır. Algı her türlü nedensel etkiyi ifade eder[1].

Whitehead'ın kullandığı, kavrayış anlamına gelen "prehension" kavramı; anlayış, anlama,


kavrama, tutma vb. anlamlara gelen "apprehension" kelimesinin kısaltılmış halidir. Kavrama,
tanımayı gösterir ve "şimdi" de olmak zorunda olan bir algıdan ziyade “bilinci” gerektirir. Ancak,
sadece gelişmiş bazı organizmalar için bilinçten bahsedebiliriz. Bu nedenle Whitehead,
“kavrayış” ile genel olguları(tümelleri) ve “farkındalık olmadan” “tanıma”yı açıklamaya
çalışmaktadır. Bir birlik olarak "kavranılan" her bir varlık; bir "aktüel varlık"tır. Whitehead şöyle
der: “Tanrı aktüel varlıktır. Bu yüzden O, uzaktaki boş uzayda varlığın en belirgin soluğudur”.
Aktüel varlıklar; sıklıkla bahsedildiği gibi sadece mikrokozmik varlıklar değildir. Whitehead için
tüm evren de sadece tek bir atom da birer aktüel varlıktır[8],[17].

Bir aktüel varlık, "kavrayış" yoluyla evrendeki tüm aktüel varlıklarla bağlantılıdır.
Dünyadaki tüm aktüel varlıklar "kavranmış" olmalarına rağmen her aktüel varlık yeni aktüel
varlıklarının oluşumuna katkı sunmayabilir. Eğer diğer türlü olsaydı tüm aktüel varlıklar aynı ve
bu nedenle ayırt edilemez olacaktı. Bir aktüel varlık oluşurken, kendi yapısı uygun tüm pozitif
kavrayışları seçer. Pozitif kavrayışların seçimi “duyumsamalar”ya da “hissedişler” olarak ifade
edilir. Aktüel varlıklar; diğer aktüel varlıklardan gelen katkıları "hisseder" ve kendi yapıları
içinde onlarla bütünleşirler[8].

Algılanan nesneler tarafından nedensel olarak etkilenen algı ile gerçekliğin farklı
bölümlerinin bir araya gelmesi anlamında kullanılan "kavrayış" arasında önemli bir fark vardır.
İkincisi, çok uzak olayların bir araya gelmesi anlamına da gelebilir. Bu nedenle Whitehead
metafiziğinde, para-psikolojik fenomenler ve özellikle telepati tartışmaları ile ilgili bir yön de
vardır. Whitehead’e göre fizik bilimi uzak mesafeden etki fikrini reddeder. Doğrudan
nesneleştirme, yakın durumlar haricinde pratik olarak ihmal edilebilir[1],[8].
Eğer her bir olay sadece kendi aktüel dünyasını "kavrasaydı" dünyanın birliği yok
olacaktı. Bir algı teorisi geçmiş olayları şimdiki olaylar ile nedensel olarak bağlar. Fakat
"kavrayış" teorisi, şimdiden geleceğe gerçekliğin gelişimini tanımlar. Bu yüzden "kavrayış"
sürecinde gelişen bir aktüel varlık, algının konusu değildir. Algının konusu, algılanan ve diğer
eşzamanlı olaylardan önce var olmaz. Bu, fenomenleri taşıyan bir temelin, bir töz tasavvurunun
yeni bir formülasyonu olurdu. Ya da tam tersine algılanan olaylar, aktüel varlığın
somutlaşmasından önce, zamanda var olurdu. Algılar geleceğe ulaşır, yeni bir birliktelikte
beraber büyür. Ancak bu süreç lokal ve amaçsızca meydana gelmez. Bir ideal, “öznel” amaç
sürece eşlik eder[8].

Aktüel varlıklar ilerleyen ve gelişen süreçlere öncülük ederler ve kendilerini bu sürecin


amacı olarak sunarlar. Bu konuda onlar hem “özne” hem de "üst özne"dir. Üst özne süreçteki
belirleyici unsurdur. Whitehead bir bilince ait algının yapısını genelleştirir, bu yapıyı gerçekliğin
temel bir yapısı olarak doğaya yükler. Artık doğa, maddenin bir arada var olan ancak ayrık halde
bulunan parçacıklarının toplamından çok birbirine organik olarak bağlı varlıkların bir ağ örüntüsü
şeklinde görünür[8].

7. Yaratıcılık

Her “gelecek” varlık, gerçekliğin mevcut tüm unsurlarının bir araya gelmesi demektir.
Gerçeklikteki her varlığın birleşme ve daha karmaşık bir yapı meydana getirme eğilimi
“deneyim” ile ilgili bir olgudur. Gerçeklik sürecinin harekete geçirici iç kuvvetleri, oluşun
yaratıcı ilerlemeleridir. Whitehead bunları "birleşme", "beraber yürüme" anlamlarına gelen
"concrescence" kavramı ile ifade eder. Organizma felsefesi; “kuvvet” kavramının
genelleştirilmesine dayanır. Tüm varlıkların sahip olduğu aynı kurucu nitelik, “yaratıcılıktır”.
Yaratıcılık yeni gerçeklik birimlerinin oluşması için itici güçtür[6],[8].

Evrim teorisinin kendisi, neden evrimin bir bütün olarak sürekli ileriye, daha karmaşık
yaşam formlarına doğru ilerlediğini açıklamaz. Tüm evrende enerjinin eşit bir şekilde
dağılacağını, bozulma ve çürüme olacağını(entropinin artışı) öngören genel fizik yasaları ile
karşılaştırıldığında süreç, daha yüksek organizasyon formlarının varoluşuna öncülük eder.
Kendimiz ve dünyadaki hayvanlar ile ilgili deneyimlere baktığımızda, “amaçların” canlı
varlıkların kurucu bileşenleri olduğunu görürüz. Gerçekliği sadece aktif nedenler açısından
açıklayan psikoloji ve fizik bu deneyimleri görmezden gelir. Bu nedenle onların teorileri bir
bütün olarak gerçekliğin açıklanması için yeterli değildir[1],[8].

Gerçekliğin yeterli bir açıklaması nihai neden ve etkinlik yönlerini içermek zorundadır.
Bu sebepten dolayı, gerçekliğin sadece bir yönünü dikkate alan kavramlarla doğanın açıklaması
mümkün olmaz. Doğadaki tek gözlemlenebilir varlık türü, nihai ve etken nedeni birleştiren,
“yaşayan organizma”lardır. Yaşayan organizlamar ile ilgili fikri çerçeveyi gerçekliğin tüm
fenomenine transfer etmek, tersi durumdan daha makuldür. Bu çerçeve daha geniş bir sınıra
sahiptir. Whitehead'in organizma felsefesi, etkinliğin çift karakterini ve nihai nedenselliği evreni
oluşturan nihai şeylere bağlar. O, biyolojik tabiatın canlılığından yola çıkarak algılanabilir
fiziksel varlıkların enerjik aktivitesini “duygusal” yoğunlukla tanımlar. Gerçeklikteki tüm
oluşumlar “yaşayan” şeylerdir. Ne fiziksel doğadaki varlıklar ne de hayat birbirinden bağımsız
anlaşılamaz[9]. Hayat şunları ima eder[1];

a) Kendini koruma(savunma)

b) Yaratıcı aktivite

c) Teleoloji(erek, amaç)

Etkin neden ve nihai neden, bozulma(çürüme) ve daha yüksek karmaşıklığa ulaşma,


beden ve zihin gibi zıtlıklar "hayat" kavramında birleşir. Gerçekliğin tüm olayları eğer bu
gerilimleri içerirse "yaşar". Materyalist evrim anlayışına göre ilkel fiziksel olaylar zihinsel
olayların içine girerek(katılarak) onlara neden olur. Organizma felsefesine göre tersi esastır.
Organizma felsefesi, fiziksel olayları kullanarak zihinsel olayların dayandığı zemini geri alır. Her
bir “olay” zihinsel ve fiziksel deneyime sahiptir[18].

1) Zihinsel deneyimler: Somut belirlenimleri ne olursa olsun, tümeller, ezeli nesneler vb.
tanımlanmış formların deneyimleridirler.
2) Fiziksel deneyimler: Kendi varlığının yapısı gereği süreçteki "olaya" verilen gerçeklerin
“muhafazasıdır”.

Bir "aktüel olay" zihinsel kutup ile fiziksel kutbun etkileşimin ürünüdür. Fiziksel kutup
tüm uzay-zaman sürekliliğine uzanmıştır ve bölünebilir. Ancak zihinsel kutup, fiziksel kutbun
bölünebilirliğini paylaşmaz. Zihinsel kutup akli düşüncede bir eşdeğerine sahiptir. O, yaşanılan
şimdiki ana ait süreçteki bir dikkat eylemidir. İçsel zaman düşüncesinde aklın geçişi, zamana ait
sınırsız bir aktivitenin deneyimlenmesi ile karşı karşıya kalır[1].

8. Teleoloji

Mevcut aktüel varlıklar; gelecekteki belirlenimleri önceden göremez ve tahmin


edemezler. Ancak “öznel amaç” öngörebilir. Eğer bir aktüel varlık kaçınılmaz olarak her zaman
öznel amacına ulaşıyorsa, gelecekteki tüm olaylar şimdide olanlar tarafından belirlenmiş olacaktır
veya bunun tam tersi söz konusudur. Oysa gerçekte durum bu değildir. Öznel amaç, oluşan aktüel
varlığın tasarladığı, "şimdi" de gelişen, gelecekle ilgili bir amaçtır. Öznel amaç, ezeli bir nesne
olarak gelecek bir olayın tasavvurudur, öyle ki (gelecekteki) bu olayın gelişme yolunu etkiler. Bu
tasavvur kendi iç kararlılığı ölçüsünde aktüel varlıkları etkiler ancak bu nihai belirleme değildir.
Gerçeklikteki her olayın şekillenmesinde, yeniden oluştan bozuluşa doğru tekrarlama süreci,
zihnin araya müdahalesi ile olur. “Olaylar”, geçmişe etkisi ile var olur ve geleceğe dönük bir
neden olarak sonlanır. “Arada” evrenin teleolojisi uzanır[7].

Gelişme sürecinin şimdiki durumu ile öznel amaç arasındaki fark; bir aktüel varlığı daha
yüksek gelişmişlik durumlarına iten "heyecandır". Eğer öznel amaç ile "tatmin" arasındaki fark
ihmal edilebilecek bir düzeye gelirse, aktüel varlık “kemale” ulaşır. Süreç; belirli bir
"kavuşma/yakınlaşma" durumunda sona erer. Bu yakınlaşma sürecini bir idealin kemale erme
süreci olarak tanımlanır[1].

Büyüyen bir aktüel varlık, aktüel dünyanın tarihini “öznel amacı” olarak algılar. Öznel
amaç bir “tarih”tir. Öznel amaç, kavrayışların aktüel varlığın büyümesine sağladığı pozitif katkıyı
belirler. Whitehead'e göre öznel amaç, Tanrı tarafından ulaşılabilir hale getirilir. Bu çok önemli
bir noktadır. Birleşme süreci zamanda sınırlı olduğunda, öznel amaç ve tatmin arasında ayrım
yapılabilir. Bir kozmolojide zaman kavramının sürekliliği ile gerçek "oluş" mümkün olur, bu
durumda, bir olaydan diğer olaya dönüşüm olarak sadece değişimler vardır. Ancak sadece ereksel
olarak meydana gelen fiziksel bir süreç, varlıklar için bir gelişme amacını varsayar[8].

9. Aktarım ve Birleşme

Süreç felsefesi, gerçekliğin dinamik kavramsal tasarımı ile diğer klasik felsefi
taslaklardan önemli derecede farklılık gösterir. Dinamik süreçler iç ve dış perspektiflerden
düşünülebilir. İçsel süreç, birleşme sürecidir; ereksel olarak kurulur ve aktüel varlıkların özünü
oluşturur. Dışsal süreç, bir aktüel varlıktan diğerine geçiş sürecini tanımlar ve aktüel varlıkların
toplumları içinde değişimi ifade eder. Nedensellik ve uygunluk ile karakterize edilir. Gerçeklik
iki süreç türünün ortak bir sunumudur: Aktarım ve Birleşme. Aktarım süreci; geçmişten geleceğe,
gerçekliğin atomik birlikleri tarafından üretilen istikrarlı bir ilerleme ile ilgilidir. Bu süreç evrim
ile betimlenir. Aktarım, birleşme sürecinin bir sürecidir, birleşme ise aktarım sürecinin. Gerçeklik
süreçlerin bir sürecidir. Her bir aktüel süreç, çok büyük sayıda, birbirine bağlanmış aktüel
süreçleri içerir. Tüm evren; süreçlerin sonsuz bir karışıklığı olduğu gibi tek bir süreçtir de[8].

10. Süreç Ontolojisi ve Çağdaş Bilim

Whitehead'ın kuantum teorisinin erken dönemlerinden etkilendiği açıktır. Bu nedenle


kuantum teorisi ve süreç felsefesi arasında çeşitli benzerliklerin olması gerektiği ortadadır.
Özellikle aktüel olay ve “kuantum durumu” oldukça benzerdir. Bu; aktüel bir varlığa karşılık
gelen ve zamansız bir süreç olan kuantum durumunun çöküşünün ve temel kuantum olaylarının,
Whitehead'ın bir aktüel varlığın "tatmini" olarak bahsettiği duruma benzediğini gösterir[1].

Bir diğer paralellik "yörünge" kavamında bulunabilir. Bu, Hesisenberg'in belirsizlik


ilkesinin bir sonucudur. Belirsizlik ilkesine göre, bir kuantum parçacığı aynı anda uzayda belirli
bir konuma ve zamanda belirli bir momentuma sahip olamaz. Sonuç olarak kuantum parçacıkları
sürekli yörüngelere sahip olamazlar. Çünkü bu onları, var oldukları zaman “anında” belirli bir
konuma ve belirli bir momentuma sahip olmaya zorlar. "Sürekli yörünge" sadece ayrık, art arda
gelişlerden yani uzay-zamanda örtüşmeyen olaylardan oluşur. Yörünge ile ilgili bu açıklama,
Whitehead'ın “toplum” kavramına uygundur. Bunların dışında şunu sorabiliriz: Whitehead
metafiziği nereye kadar kuantum teorisine ontolojik bir temel sunabilir? Einstein'a göre bir teori
daima bilebileceğimiz şeylerin ötesinde kestirimlerde bulunur. Süreç felsefesi ve kuantum
teorisinin paralelliği ile ilgili olarak Whitehead'ın açıklamalarını vurgulayan ve onaylayan önemli
başka çalışmalar da vardır[1],[19],[20-21].

Kopenhag okulunun kuantum teorisi, biz insan gözlemcilerin belirli ve iyi tanımlanmış
şartlar altında gözlemleyebileceği şeyler için tahmin yapabilmek amacıyla formüle edilen bir dizi
pratik kuraldır. Teorinin temel gerçekliği "bilgimiz" olması nedeniyle bu edimsel bakış açısı
esasen öznel ve epistemolojiktir. Tamlığa, bütünlüğe dair hiç bir açıklayıcı kriteri kendi içinde
barındırmaz. Bununla birlikte teoriye iki temel prensip kılavuzluk eder: Nihai teori kuşatıcı ve
birleşik olmalıdır. Bu konuda Kopenhag formülü garip bir özellik içerir: İnsan gözlemciler
sistemin dışında bırakılmıştır. Teori, fiziksel dünyanın "gözlemci" ve "gözlenen" olarak ikiye
ayrımlısı prensibine dayanır. Bu durum gerçekte neyin meydana geldiğini ve neyin devam ettiğini
anlamak için rasyonel ve dinamik olarak tutarlı bir anlayış arayan kişiyi tatmin etmeyecektir.
Ölçüm araçları ve insan vücudu atomlardan yapıldığı için, eğer kuantum teorisinin yasaları
evrenselse, bu sistemler için de çalışmalıdır[22-25]. Kuantum teorisinde, ne olduğunun
belirlenmesi için iki seçenek rol oynar[22-25]:

a. Doğada neyin konumlandığı sorusu ve;

b. Bu özel soruya doğanın verdiği cevap.

Kuantum teorisi ikinci soruya istatistiksel bir tahmin şeklide cevap verir. Ancak ilk soru,
deneyi yapan tarafından kararlaştırılmıştır. İncelenen sistemden deneyi yapan kişinin dışlanması
sorunu, von Neumann ve Wigner'in geliştirdiği "ortodoks" kuantum teorisi ile düzeltilmiştir. Von
Neumann, dış dünyadaki gözlemlenen olayın, doğrudan bu olayın gözlemcisinin beyni ile
bağlantılı olduğunu gösterdi. "Gözlemlenen" sistem(süreç 2) kuantum matematiğine dayanarak
tanımlanır, "gözlemleme" sistemi(süreç 1) insan deneyimlerine. Buna bağlı olarak, kullandığımız
iki sistemi ayıran hattın farklı yerlere yerleşimi hiç bir pratik ihtilaf meydana getirmez. Söz
konusu sınırın nereye yerleştirileceği sorunu, doğru olup olmadığına bakılmaksızın elverişli olan
bir yerin seçimi işidir. von Neumann, atomik bileşenlerden oluşan doğanın tüm parçalarını,
kuantum matematiği ile tanımlanan ve sadece matematiksel olarak açıklanan dünyanın dışındaki
gözlemcinin bilinci üzerine yerleştirir. von Neuman'ın formülasyonunda tüm dünya bir kuantum
sistemi gibi davranır. O, rasyonel olarak tutarlı bir bütünün iki yönü olarak, doğanın fiziksel ve
zihinsel yönlerini bir araya getirir. Onun teorisi Newton'un anlık zaman kavramı üzerine
kurulmuş olduğundan, görelilik teorisinin fiziksel gereksinimleri ile uygun bir form içinde olduğu
düşünülür. Kuantum teorisi, belirli bir ontolojik seviyenin derinliğinde, görelilik teorisinin tüm
deneysel taleplerini karşılarken, Newton fiziğindeki uzak bir mesafeden anlık etki fikrine geri
döner[22],[25].

Bununla birlikte zihin ve beyin arasında dinamik bir bağlantı olması gerekir: Gözlemcinin
zihni, beyninde ne oluyorsa onunla bağlantılıdır ve doğaya sormak için seçtiği soru, ilke olarak
kuantum yasaları tarafından kontrol edilen beynini etkiler. Bir şey hakkında bir soru sormak o şey
üzerine dikkatimizi odaklamamız ile yakından bağlantılıdır. Bu etki kuantum Zeno etkisidir ve
derinlemesine araştırılan sistemde, seçimin ve soruların zamanının olayların akışını nasıl
etkileyebileceğini gösterir. Fiziksel prensipler doğaya hangi soruların sorulacağını belirtmez. Bu,
bir yolla bilinçli düşüncelerimizin beyin-zihin dinamiğine girebilmesinin mantıksal imkanını
açar. Bu yol, ne hareketin Schrodinger denklemi tarafından yönetilen saf mekanik etkisine ne de
doğanın seçtiği çıktıların rasgele etkilerine indirgenebilir. Genelde, düşüncelerimiz gelecekteki
belirli sorulara katılmak üzere sonuçlanır. Asıl olay şudur; bir kuantum sistemi ile ilgili bilinçli
bir düşüncenin oluşumunun bir indirgemeye(sistemin mevcut durumundan indirgenmiş
durumuna) yol açtığı varsayılır. Sisteme soru sorulduğu için deneyimin olması gerektiği
varsayılır. Beyin-zihin dinamiğinde deneyimin fiziksel yönden ziyade, gerçekte zihinsel yönün
parçası olması gerektiği görülecektir. Kuantum teorisi bir boşluğa sahiptir ve bu boşluk oldukça
doğal bir yolla doldurulabilir. Düşüncelerimizin gerçekten kullanılabilmesi hususuna gelince, bu
yol, mutlak olmamasına rağmen , beyin zihin dinamiğinin mekanik yönleri üzerinde bir kontrol
etkisi sağlar[1].

Kuantum teorisinin doğanın temel yapıtaşları ile ilgili kavramları, Whitehead'ın süreç
ontolojisinin anahtar kavramları ile yakın benzerliklere sahiptir. Her ikisi de "algı"nın teorisidir.
Whitehead şunu söyler: Psikolojiden ya da matematiksel fizikten yola çıkıldığında dünyanın
organik konseptinde varmak eşit oranda mümkündür. Bunun dışında, kuantum teorisi, bağımsız
gerçekliğin matematiksel modelini değil gerçeklikle ilgili algılarımızın matematiksel modelini
bize verir. Her ikisi de doğa sisteminin yorumlanmasıdır ve aynı amacı paylaşırlar. Öte yandan,
tüm Whitehead'cı fizikçiler, modern fiziğin keşifleri ile uygun olmasının yanında Whitehead'ın
temel fikirlerinin de muhafaza edilebileceği, modifiye edilmiş bir organizm felsefesinin tartışması
zihinlerinde taşırlar[1],[27-28].

Kuantum “olay”ları bir birleşik sistem gibi davranırlar: Bir yerde bir kuantum sistemine
yaptığınız bir müdahale eşzamanlı olarak bu sistemin çok uzak bir yerdeki "parçasının" bu
müdahaleye nasıl reaksiyon vereceğini etkiler. Whitehead, eşzamanlı olayları açıklayamayacağı
öne sürülerek, algının sadece “nedensel” bir teorisine sahip olmakla eleştirilmiştir. Aslında
Whitehead eşzamanlılık için üç farklı kavram sunar bize: Aynı çağda ya da dönemde olma
anlamında eşzamanlılık, beraberlik anlamında eşzamanlılık ve aynı anda olma anlamında
eşzamanlılık. Aynı anda olmak anlamında eşzamanlı uzay statiktir, herhangi bir andaki statik
doğa ile ilişkili varlıktır. Aktüel varlıklar, aynı çağda, aynı dönemde, çağdaş olmak anlamında
eşzamanlıdır. Bu eşzamanlılık, diğer aktüel varlıklar ile tanımlanan, belirlenmiş aktüel dünyaların
hiç birine ait değildir. Bu kavram tüm ışık konisindeki olayları kapsar. Ancak birlikte olma
anlamında eşzamanlılık, kavrayışın tüm bitişik olaylarını içerir. Bu olaylar nedensel olarak bağlı
olmaya gereksinim duymazlar. Birbirinden çok uzakta olan iki elektron yerçekimi vasıtasıyla
birbiri ile komşudur. “Kavrayışlar”, yeni aktüel olayları meydana getirmek için beraber büyürler.
Eğer birbirlerine uyum sağlarlarsa bu bir ahenk ve harmoni meydana getirecekleri anlamına
gelir[8],[11],[27].

Einstein, özel görelilik teorisinin anahtar postulatı olarak mutlak hareketin yokluğu fikrini
benimsemiştir. Bu, ontolojik olarak, zaman fenomeninin temelde uzayın kendisinin ayrılmaz bir
yönü olduğu ve bu gerçekliğin, geometrinin(uzay-zaman geometrisi) değişmeyen bir parçası
olduğu anlamına gelir. Bu ontolojide ne değişim ve oluş ilgili ne de zamanın deneysel yönü ile
ilgili herhangi bir nosyon yoktur. Zaman, geometri ile yapıldığı gibi temelde farklı olan bir sistem
tarafından modellenmiştir. Bunun yerine, zaman benzeri bir sürecin kendisi ile modelleme
yapılması gerekir. Eğer böyle bir model ortaya konabilirse, Leibniz ve Whitehead'ın önerdikleri
gibi, gerçekliğin zihin benzeri bir ontolojisini olduğunu kabuledebiliriz. Kendi deneysel
özellikleri ile eşleşen zamanın bir modelini içerecek olan radikal ve yeni gerçeklik modeli; süreç
fiziği olarak adlandırılır[29].

Aktüel olarak gerçekleşmiş tüm bölgelerin, ki bu bölgeler nedensel olarak lokal ve


ayrılabilir ontoloji içinde doyuma ulaşmış olacaktır, birbirinden ayrı olma özelliği ile ilgili
prensibinden dolayı Whitehead'ın ontolojisi kendi içinde bir tutarsızlık içerir mi? Nedensellik ne
anlama gelmektedir? Aynı şekilde ayrı olma özelliği ne anlama gelmektedir[1]?

Nedensellik sadece bir yoldur, bu yol içinde her özgürlük “örneği” “önceki örnekleri”
hesaba katar, tüm deneyimlerimizin hafıza yoluyla kişisel geçmişimize, algı yoluyla dünyanın
geçmişine atıfta bulunduğu gibi. Her ne kadar aksi yönde bazı deneysel çalışmalar yapılmaya
devam etse de şimdilik kuantum düşüncesine göre (ve ayrıca süreç felsefesine göre) zamanda
geriye doğru nedensellik yoktur. Rolativistik kuantum teorisinin temel özellikleri gerçekliğin
mantıksal, basit bir modelinde ortaya çıkar. Bu modelde “ayrık” adımlar tarafında meydana
getirilen temel, yaratıcı bir süreç vardır. Her bir adım, yaratıcı bir eylem veya olaydır. Her bir
olay kesin bir uzay-zaman konumu ile ilişkilidir. Temel süreç bölgesel karakterde değildir, ancak
bilimsel çalışmaların bağlı olduğu matematiksel formlara sahip bölgesel uzay-zaman desenleri
oluşturur[30].

Eşzamanlı olayların karşılıklı bağımsızlığı, onların hürriyetlerini oluşturur. Karşılıklı


bağımsızlık olmadan, bir yerde olan bir şey ya da olay başka heryerde olan şey ya da olay ile aynı
şartlar altına gelecektir. Karşılıklı bağımsızlık için tek alternatif karşılıklı bağımlılık olduğundan,
bu durum özgürlük için öldürücü bir darbe olur. Bu durum bir zorunluluk değildir. Hatta Bell'in
yorumlanmasının bir sonucu olarak karşılıklı bağımsızlık mümkündür. Başka bir yerde olanların
burada olanları şart koşmamasına rağmen, şuan burada her ne oluyorsa, ölçülebilir zamansal bir
hata olmadan başka bir yerde olanları şart koşabilir. Buna rağmen, hiç bir şart altında, ortaya
çıkan gerçeklik tamamen belirlenebilir olamayacağından hala hürriyet muhafaza edilir[27].

Kuantum teorisi indeterminist bir teori olarak formüle edildi. Her deneyci yapacağı
deyeni özgürce seçebilir. Ek olarak deneyin sonucu sadece istatistiksel şartlara tabidir. Hem
doğanın kendisi hem de insanların katıldığı durumlarındaki seçim özgürlüğü, seçimlere verilen
yanıtlar ile, gerçekliğin kademeli olarak açılan resmine öncülük eder. Bu seçimler, sadece
gerçekliğin önceki fiziksel parçası tarafında zorunlu bir şekilde kararlaştırılmış değildir. Bu ayrık
seçimlerin merkezi rolleri, kuantum teorisini bölgesel olarak korunmuş madde ve enerjinin
sürekli evrimi ile ilgili bir teori olmaktan ziyade, ayrık olayların bir teorisi yapar. Birleşmenin
içsel süreci uzay-zamanda bir süreç değildir. Fakat, içsel sürecin sonucunda, dış dünyanın hazır
edildiği yol atomik bir süreçtir. Oluş birimlerinin temel bir özelliği olarak süreklilik mümkün
değildir ancak her ne "oluyorsa" onun oluş birimlerinin birbirini izlemesi(aktarılması) süreklidir.
Buna ek olarak şunu sorabiliriz; eğer kuantum teorisi gözlemlerin bir teorisi ise "gözlemci" terimi
ne anlama gelmektedir? Fiziksel ölçüm araçları gözlemci olarak kabul edilemez: Onlar olguları
üretmezler. Birisi bir gözlemci zincirine katılabilir, peki buu gözlemci zinciri nerede biter? von
Neumann, London, Bauer ve Wigner gibi bazı önde gelen bilim adamları şunu önerdi: Gözlemci
zinciri, bir olay bilinçli olarak algılandığında sona erer. Onlara göre bilinç, nihai fail olarak kabul
edilebilir[22],[31-32].

Heisenberg'in tasvirine göre, meydana gelen her bir olay; imkandan aktüele bir geçişi
gösterir. Meydana gelen bir aktüel olay, kendi gelişimine girdi sağlamak için geçmiş aktüel
olayları potansiyeller olarak alır. Potansiyelden aktüele ve aktüelden potansiyele doğru gelişim
birdir. Geçmiş aktüel varlıkların potansiyelleri, büyüyen aktüel varlığın etkinliği ile bir birlik
içerisinde beraber işlenirler. Yeni büyümüş aktüel varlık, gelecek birleşme süreci için gerçek bir
potansiyeldir[1],[24].

Kuantum teorisi ve psikoloji arasında da paralellikler vardır. Stapp'a ait bilincin kuantum
teorisi Heisenberg'in yorumuna dayanır. Bu yoruma göre gerçeklik, çöken dalga fonksiyonlarının
bir dizisidir. Stapp, Willam James'in, deneyimlenen duyu nesneleri olarak zihinsel hayat ile ilgili
görüşünün bu bakışa benzediğini gözlemler. Stapp's göre, atom fiziğinden beyin-zihin dinamiğine
kadar bilimin tüm alanı, doğanın farklı kurulmuş zihinsel yönleri ile yakından ilişkili olan ve
fiziksel bir gerçekliğin evrilen bir düzenini içeren tek bir uyumlu teori içinde bir araya
getirilebilir. Whitehead'ın kuantum ontolojisi bilinçli amaçlarımızın, en azından kısmi olarak
kasıtlı eylemlerimize neden olduğunu kabul eder. Kuantum olaylarının, psiko-fiziksel sürecin
neticelenmesine ait fiziksel görünümlerine indirgenmesi dikkate alınarak bu elde edilebilir.
Böylece gerçekliğin fiziksel ve psikolojik yönleri bir kuantum olayı kavramında birbirine
bağlanır[1].

Şimdi kuantum olaylarının "duygulular" gibi davrandığını iddia etmek haklı mıdır? Bu
iddia temel kuantum olaylarını bir yaratıcılık kademesi ile donatabilir. İlk olarak zihnin nasıl
ölçüleceği sorulmalıdır. Gözlenen şeylerin davranışlarının dışarıya etkileri vasıtasıyla zihin
gözlenebilir. Her bir aktüel olayın zihinsel bir kutba sahip olduğunu iddia etmek, insan
anlayışının tüm doğa olaylarına transferinin bir sonucudur ve bu doğanın birliği prensibine uyum
sağlar. Nihayetinde, bilincin kuantum teorisi ve süreç felsefesi, bizi çevreleyen ve destekleyen
gerçeklik içinde, kendi bilincimizi anlamak için rasyonel ve uyumlu bir yol sağlar. Whitehead'cı
kuantum teorisi temelde, ortodoks rölativistik kuantum alan teorisinin yapısının, insanı evrenin
merkezi olarak kabul eden her türlü formülasyonundan arındırılmış ontolojik bir ifadesidir. Bu;
zihnin, artık sadece insanoğlu ve diğer yaratıklar için tahsis edilmediği anlamına gelmektedir. Bu
durum, gerçeklik hakkında konuşabileceğimiz tek yol olduğundan, yüksek derecede
antropomorfizmi de ima etmektedir. Böylece Whitehead'ın organizma felsefesi, gerçekliğin tüm
varlıkları üzerine insan deneyimlerinin kavramlarının mantıksal bir transferi haline gelir.
Whitehead gerçekliğin nihai birimlerini tarif ederken yaşayan organizmalardan türettiği ve
doğanın tümüne uyguladığı kavramları kullanır[1],[25].

Neden tüm evrende bilince ihtiyaç duyulur? Çünkü aksi takdirde hiçbir "tarihsel" gelişme
olmayacaktı. Bir durumdan diğerine geçişte bir çok değişim imkanı var olacaktı ancak yeni bir
"oluş" mümkün olmayacaktı. Bu durum bir "çoklu zihinler" yorumuna yol açar: Her bir bireyin
beyni dışarıya yayılmış bir süreklilikte, hızlı bir şekilde evrilir ve her bilinç akıntısı, klasik
tanımlanabilir imkanların süreklilik arz eden bulanıklığının bir parçası olur. Gözlenen özellik,
evrenin gözlenen kolunun bir “bireyselliği” olabilir. Bu özelliğe göre, tüm kolların beraber var
olmasına rağmen, bu kolların yanız tek birine uyum sağlaması(yerleşmesi), her insan bilincinin
bir özelliğidir. Heisenberg ve Dirac'ın önerisinin yanı sıra insani anlayışımız da tersini savunur:
Doğa, ortaya çıkan imkan dizileri arasından tek gözlemlenebilir şubeyi gerçekleştirir. Çatışma,
kuantum durumu ve insani deneyimleri ayrık karakteri tarafından sunulan, doğa açıklamasının
karakterinden kaynaklanır. Gerçek "oluş" zamansal atomluluğu gerektirir. Ancak gerçek
zamansallık, teleolojiyi(amaç, erek) ve bu nedenle de zihinselliği önceden varsayar[1],[23],[33].
REFERANSLAR

1. J. Klose, "Ontology from Whitehead to Quantum Physics", Recasting Reality, 2007


2. A. N. Whitehead, “Science and the Modern World”,The Free Press, 1925
3. P. Davies (Ed.), N. H. Gregersen, “Information and the Nature of Reality: From Physics to
Metaphysics”, Cambridge University Press, 2010
4. H. Atmanspacher, "Quantum Approaches to Consciousness", The Stanford Encyclopedia of
Philosophy, 2015
5. D. R. Griffin (Ed.), “Physics and the Ultimate Significance of Time Bohm, Prigogine, and
Process Philosophy”, State University of New York Press, 1986
6. F. Rapp (Ed.), R. Wiehl (Ed.), “Whitehead's Metaphysics of Creativity ”, State University of
New York Press, 1990
7. A. N. Whitehead, “Adventures of Ideas”, The Free Press, 1967
8. A. N. Whitehead, “Process and Reality”, The Free Press, 1979
9. A. N. Whitehead, “Modes of Thought”, The Free Press, 1968
10. W. A. Christian, “An Interpretation of Whitehead's Metaphysics”, Yale University Press,
1959.
11. A. N. Whitehead, “The Concept of Nature”, Create Space Independent Publishing Platform,
2012
12. P. A. Schilpp(ed.), “The Philosophy of Alfred North Whitehead”, The Library of Living
Philosophers, 1991.
13. G. W. Leibniz, “The Monadology”, Space Independent Publishing Platform, 2012
14. J. Locke, “An Essay Concerning Human Understanding”, Oxford University Press ,1979
15. V. Lowe, “William James and Whiteheads Doctrin of prehension”, The Journal of
Philosophy, 1941.
16. F. Hattich, “Quantum processes: A Whiteheadian interpretation of quantum field theory”,
Agenda Verlag, 2004
17. D. W. Sherburne (ed.), “ A Key to Whiteheads Process and Reality”, The University of
Chicago Press, 1981.
18. A. N. Whitehead, “Religion in the Making”, McMillan, 1926
19. A. Shimony, “Quantum Physics and the Philosophy of Whitehead, Search for a Naturalistic
World View Natural Science and Metaphysics”, Cambridge University Press, 1993
20. D. R. Griffin (ed.), “Physics and the Ultimate Significance of Time, Bohm, Prigogine, and
Process Philosophy” State University of New York Press, 1986.
21. A. Shimony, “Search for a Naturalistic World View, Scientific method and epistemology”,
Cambridge University Press, 1993
22. H. P. Stapp, “Quantum Theory and the Role of Mind in Nature”, 2001
23. H. P. Stapp, “The Mindful Universe”, 2004
24. H. P. Stapp, “Whiteheadian Process and Quantum Theory, Physics and Whitehead”, 2004
25. H. P. Stapp, Henry Pierce: “Whitehead, James, and the Ontology of Quantum Theory”, 2007
26. R. Haag, “Quantum Theory and the Division of the World”, 2004
27. C. Hartshorne, “Bell's Theorem and Stapp's Revised View of Space Time”, Process
Studies,1977
28. S. Malin, “Whiteheads Philosophy and Quantum Physics: A Defense of Nature Loves to
Hide”, Process Studies, 2002
29. R. T. Cahil, “Process Physics: Self-Referential Information and Experiential Reality”, 2005
30. H. P. Stapp, “Theory of Reality”, 1977
31. R. Haag, “Quantum Theory and the Division of the World”, 2004
32. L. McHenry, “Whitehead, Quantum Mechanics and Local Realism”, 2002
33. H. P. Stapp, “Mind, Matter, and Quantum Mechanics”, Springer Verlag, 1993

También podría gustarte