Está en la página 1de 6

ANADOLU’NUN JEOLOJİK VE JEOMORFOLOJİK EVRİMİ

Prof.Dr.Hakan Yiğitbaşıoğlu1

Bu yazının amacı siyasi alanda olduğu gibi yerbilimleri açısından da dünyanın çok hareketli
bölgelerinden biri üzerinde yer alan Anadolu’nun jeolojik ve jeomorfolojik evrimini anahatlarıyla ve
konunun uzmanları dışındaki kişilerin de anlayabileceği bir sadelikte açıklamaktır.

Anadolu’nun yerbilimleri açısından geçmişi oldukça eskiye dayanmaktadır. Bu uzun geçmiş


Paleotektonik ve Neotektonik olarak iki bölüm halinde ele alınmaktadır. Paleotektonik ifadesi ~12 milyon
yıl öncesinden daha eski dönemlerde gerçekleşen olaylar için Neotektonik ise daha yeni olaylar için
kullanılmaktadır.

Günümüzde Türkiye’yi oluşturan jeolojik birimlerin en yaşlı olanları Paleozoik (I. Zaman, 545-251.4
milyon yıl öncesi) öncesi dönemde oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde günümüzde çoğu yerde temeli
oluşturan ve başkalaşıma uğramış kristalli kayaçlar ile magmanın yer kabuğu içine sokularak orada
katılaşması sonucunda meydana gelmiş Granit gibi kayaçların oluşturduğu sert kütleler (masifler) ortaya
çıkmıştır. Bu parçalar Mesozoik’in (II. Zaman, 251.4 – 65.5 milon yıl öncesi) Trias ve Jura dönemlerinde
Anadolu’nun büyük bir bölümünü kaplayan Neotetis okyanusunun temelini oluşturmuş, bazı parçaları ise
bu okyanustaki adaları meydana getirmiştir. Afrika ile Avrasya levhalarının Kretase dönemi sonlarında
(~90 milyon yıl önce) birbirine yaklaşması sonucunda Anadolu’nun büyük bölümünün hala altında kaldığı
Neotetis okyanusu kapanmaya başlamış ve böylece Karadeniz Dağları’nın (Pontidler) oluşumu
başlamıştır. Güneyde Neotetis okyanusu giderek kapanırken kuzeyde ise Karadeniz açılmaya başlamıştır.
Oluşan sıkışma sonucunda büyük ölçüde bindirmeler gerçekleşmiş ve genel anlamıyla Bitlis, Kırşehir ve
Menderes masifleri sürüklenerek gelen kütlelerin altında kalarak şiddetli bir başkalaşıma
(metamorfizmaya) uğramışlardır. Mesozoik, dünyada Dinozorların geliştiği ve sonunda yok oldukları
zamandır ancak Anadolu bu zamanın büyük bir bölümünde deniz ortam halindeydi. Bu nedenle, örneğin
Ankara çevresinde günümüzde yaşamayan Ammonid gibi canlıların fosillerine rastlanırken büyük karasal
dinozor fosili bulunmamaktadır.

Kretase sonlarındaki orojenik hareketler (dağ oluşumu) Anadolu’nun bugünkü jeomorfolojisinin


anahatlarını oluşturmuştur. Doğu-batı yönlü uzanan dağ sıraları arasında yer alan alçak alanlar uzunca

1
Ankara Üniversitesi, Dil ve tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü
bir süre önce denizel sonrada gölsel ortam halinde kalmışlardır. Bu alanlar yüksek alanlardan aşınarak
gelen materyalin birikme ortamları olmuşlardır.

Tektonik hareketler ile yükselen eski kıta parçaları üzerindeki aşınma sonucunda Senozoik (III.
Zaman, 65.5 milyon yıl öncesi – günümüz) başlarındaki Paleosen ve Eosen’de Anadolu’daki ilk aşınma
yüzeyleri meydana gelmiştir. Ancak Karadeniz Dağları (Pontidler) üzerinde oluşan bu geniş aşınım
yüzeyleri oluşumlarından günümüze kadar olan süreçte aşınarak ilk şekillerini bütünüyle kaybetmişlerdir.
Toros Dağları’nın Mesozoik sonlarında karasallaşan bir bölümü üzerinde gelişen aşınım yüzeyleri ise daha
sonraları genç tortullar ile örtülerek fosil aşınım yüzeyleri haline gelmiştir. Günümüzde Alüminyum
üretiminin hammaddesi olan Boksit yatakları bu dönemdeki tropikal iklim koşulları etkisi altında
meydana gelmiştir. Bu dönemde Karadeniz Dağları ile Toros Dağları (Toridler) arasında sıkışan bölgelerde
Anatolid adı verilen dağlık alanlar yükselmeye başlamıştır. GD Anadolu’da ise halen denizel ortam hakim
durumda gözükmektedir. Mardin-Mazıdağı’nda bulunan köpekbalığı dişleri bu dönem denizel canlılarının
kalıntılarına güzel örneklerdir.

Paleotektonik dönemin sonlarına doğru Toros Dağları’nın doruk bölümleri ile Ege Bölgesi-İçbatı
Anadolu Eşiği’nin yükselmesine karşın Trakya, İç Anadolu’nun doğusu ve Erzurum-Kars çevrelerinde
denizel-lagüner ortamda evaporotik (buharlaşma sonucu oluşan) kayaçların oluştuğu havzalar
oluşmuştur. Günümüzde özellikle Ege ve İç Anadolu, ve Doğu Anadolu’nun kuzeyindeki alanlarda kalın
tabakalar oluşturan Jips (Alçıtaşı) bu dönemde meydana gelmiştir. Bu havzalar Miosen’in ortalarına
doğru karasal birikintilerle dolmuş ve tektonik hareketlerle yükselerek geniş gölleri oluşturmuşlardır. Alt
Miosen sonlarına doğru Anadolu’ya genel olarak bakıldığında batısında yüksek bir alan oluşturan
Menderes masifi, iç kesimde ise yüksek aşınım alanları ile çevrelenen ve kuzeydoğusu ile doğusunda
alçak ve göllerle kaplı alanların bulunduğu ve bazı alanlarda volkanizmanın etkin olduğu görülür. Batı,
orta ve doğu Toroslar’ın büyük bölümü ile Doğu ve GD Anadolu’nun geniş kesimleri halen denizle
kaplıydı. Beydağları ve aynı yükseklikteki alanlar bu denizdeki adalar halinde Amanos dağları ile Bitlis
Masifi’ndeki yüksek alanlar ise ada dizileri halindedir. Bu dönemde iklim koşulları nemli-tropikal
özellikler gösteriyordu. Fazla bir yükselti farkı olmayan ve hafif dalgalı bir topografyanın yaygın olduğu bu
geniş aşınım yüzeyi “Anadolu Penepleni” olarak adlandırılmaktadır.

Anadolu’da bu görünüm egemen durumdayken büyük bir değişim yaratacak olan olay devam
etmektedir yani kuzeye doğru hareket eden Afrika levhası ile ona bağlı olan Arabistan Yarımadası’nın
birbirinden ayrılmaya başlaması sonucunda Kızıldeniz oluşmaya başlamıştır (Şekil 1). Arap levhası saatin
ters yönünde hareket ederek daha kuzeydeki Avrasya levhası ile arasında kalan Anadolu’ya doğru
ilerlemiştir. Bu durum Neotetis Okyanusu’nun güney kolunun (Bitlis Okyanusu da denir) daralarak
kapanmasını sağlamıştır. Miosen ortalarından (yaklaşık 12 milyon yıl önce) itibaren gerçekleşen iki
kıtasal özellikteki levhanın çarpışması Anadolu’da Paleotektonik dönemin bitmesini, Neotektonik
dönemin başlamasını ve bugünkü görünümünü kazanmasını sağlamıştır.

Kuzeydeki büyük Avrasya levhası ile Arap levhası arasında sıkışan Anadolu levhacığı büyük bir
değişime uğramıştır. Çarpışma Hakkari’den Kahramanmaraş’a kadar devam eden bir kuşak boyunca
gerçekleşmiştir. Oluşan sıkışmanın ilk etkilerinden biri Güneydoğu Anadolu kıvrımlarının oluşmasıdır. İç
Anadolu ve özellikle Doğu Anadolu’daki çarpışma öncesi geniş düzlükler sıkışma sonucunda yükselip
çarpılmış dağ-plato alanları ile ayrılan uzun ve dar havzalara dönüşmüştür. Doğuda meydana gelen
sıkışma batıda bir gerilme ve genişlemeye yol açmıştır (Şekil 2). Böylece, bugün Ege Bölgesi’nde görülen
Horst-Graben sistemi gelişmiştir, bu olayın diğer etkileri ise çarpışmadan sonra günümüze kadar yaklaşık
olarak %50 oranında genişleyen Batı Anadolu’da oluşan yerkabuğu incelmesi ve faylanmalara bağlı
olarak volkanik etkinlik artmıştır. Ayrıca, yine genişlemeye bağlı olarak Batı Anadolu evreler halinde
alçalarak karasal özelliğini kaybetmiş ve deniz ile kaplanarak Ege Denizi ortaya çıkmıştır. Doğu
Anadolu’daki kırıklardan büyük miktarda magmatik materyal yeryüzüne çıkarak Nemrut, Süphan, Büyük
ve Küçük Ağrı gibi yüksek volkan dağlarının oluşmasını sağlamıştır. Bazı alanlarda ise lav akıntıları geniş
alanları kaplamıştır.

Sıkışma sonucu biriken enerji büyük kırılmalara yol açmıştır. Bu büyük kırık sistemlerinden biri
Kuzey Anadolu Fayı (KAF) digeri ise Doğu Anadolu Fayı’dır (DAF). Bu iki kırık sistemi kuzeyden ve
güneyden biribirine yaklaşarak Karlıova (Bingöl) yakınlarında kesişirler. Bu fay sistemleri boyunca ince
uzun havza ve ovalar oluşmuştur. Türkiye’deki büyük depremler bu fay sistemlerindeki kırılmalar
sonucunda meydana gelmektedir.

Pliosen sonu Pleistosen başlarındaki (~2.6 milyon yıl önce) artan tektonik hareketlere bağlı olarak
Anadolu bütünüyle kubbemsi bir şekilde yükselerek (Epirojenik olarak) çevresinde giderek alçalan
Karadeniz ve Akdeniz havzaları arasında bugünkü yükseltisini kazanmıştır (Şekil 3). Bunun sonucunda
akarsular vadilerini derine doğru kazarak derinleştirmişler ve havzalarda birikmiş olan materyalleri
aşındırarak günümüzde basamaklar halinde görülen aşınım yüzeylerini oluşumuna yol açmışlardır. Bu
hareketler Anadolu’daki eski drenajında değişmesine yol açmış ve çoğu yerde akarsular yeni drenaj
sistemlerini meydana getirmiştir. Böylece, bugün merkezden Ege, Akdeniz, Karadeniz, Hazar Denizi ile
Basra Körfezi’ne yönelen akarsulardan oluşan ve merkezden dışarıya doğru ışınsal bir şekilde yayılan bir
drenaj sistemi gelişmiştir. İç Anadolu ise daha az yükselmesi veya hafifçe alçalması nedeniyle kapalı
havza karakterini kazanmıştır. Tuz Gölü havzası ile Konya kapalı havzası bu tip havzaların güzel
örnekleridir.

Pleistosen’de (2.6 milyon yıl ile 10.000 yıl öncesi) oluşan başlıca dört büyük buzul döneminde
özellikle kuzey yarım kürenin yüksek enlemlerinde çok geniş kıta buzulları oluşurken Anadolu’daki
yüksek dağlık alanlarda vadi buzulları gelişerek tipik U şekilli vadilerini kazmışlardır. Bu vadiler bugün
özellikle Doğu Karadeniz Dağları ile Toros Dağları’nda belirgin bir şekilde varlıklarını korumaktadırlar.
Buzul dönemlerinde artan yağışa bağlı olarak göller alanlarını genişletmiştir. Van Gölü ile Tuz Gölü’nün
genişlemesi yanında Konya havzasında geniş ve sığ bir göl olan Konya gölü oluşmuştur. Bu göl son buzul
döneminin yaklaşık 10 000 yıl önce sona ermesi ile başlayan Holosen’de giderek küçülmüş ve
kurumuştur. Buzul dönemlerinde dünyadaki suyun büyük bölümü buz halinde tutulduğu için deniz
seviyelerinde önemli alçalmalar olmuştur. Buzul dönemleri arasındaki sıcak dönemlerde ise tekrar
yükselmiştir. Deniz seviyesindeki bu değişimlere bağlı olarak Anadolu’daki akarsular da etkilenmiş ve
deniz seviyesi alçalınca yeni seviyeye göre vadilerini derinleştirmişlerdir, deniz seviyesi yükseldiğinde ise
akarsu biriktirmesi daha etkin hale gelmiştir.

Jeolojik ve jeomorfolojik evrim insan hayatıyla kıyaslanamayacak kadar uzun süren bir süreçtir.
Anadolu’da milyonlarca yıl önce başlayan bu süreç halen devam etmektedir. Bunun en belirgin kanıtı
depremlerdir. Özellikle Kuzey Anadolu Fayı boyunca sıklıkla görülen değişik büyüklüklerdeki depremler
Arap levhasının ilerleyişini sürdürdüğünü ve devam edeceğini göstermektedir. Marmara Depremi de
bunun bir örneğidir ancak son değildir, başta Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı sistemleri
boyunca olmak üzere gelecekte de Türkiye’de büyük depremler olmaya devam edecektir.

Kaynakça

Bu yazının derlenmesinde Türkiye’de jeomorfolojinin gelişmesinde büyük katkıları olan


Prof.Dr.Sırrı Erinç’in aşağıdaki eserinden ve Prof.Dr.Oğuz Erol’un Türkiye Jeomorfolojisi ders notlarından
yararlanılmıştır.

Erinç,S.,1993,Türkiye Fiziki Coğrafyasının Ana Çizgileri,İ.Ü. Deniz Bil. Ve Coğ.Ens. Bülteni,


S:10,İstanbul.
Şekil 2: Anadolu’nun ve çevresindeki levhaların hareket yönleri
(www.sayisalgrafik.com.tr/deprem/index.html)

Şekil 1: Anadolu’nun oluşumuna yol açan farklı levha hareketleri


(http://www.biltek.tubitak.gov.tr/sandik/deprem/deprem5b.gif)
Şekil 2: Anahatlarıyla Anadolu’nun jeolojik ve jeomorfolojik evrimi (www.frmtr.com/cografya/1158312-
dag-olusumu-orojenez.html)

También podría gustarte