Documentos de Académico
Documentos de Profesional
Documentos de Cultura
Bu, ATATÜRK'ün sanata ve sanatkâra karşı büyük sevgisini gösteren sözlerinden biridir.
Büyük ATATÜRK'ün sanatı ve sanatkârı onurlandıran daha pek çok sözleri vardır.
"Sanatkâr toplum içinde, uzun çaba ve çalışmalar vermekte, alnında ışıklı sevinci ilk
hisseden insandır."
"Bir millet sanatdan ve sanatkârdan yoksunsa, tam bir hayata mâlik olamaz."
Büyük ATATÜRK, milli kültürün önemli bir parçası olan sanata çok değer verilmesi
gerektiğini bildiği için, sanatkârı temelli teşvik ve takdir etmiştir.
"Türk milletinin yücelmesinde, başlıca hareket unsuru olan milli kültür ve sanatın
gelişmesi" ATATÜRK'ün başlıca isteğiydi.
ATATÜRK, Türk milletinin varlığına yönelik bütün değişikliklerin milli ve medenî temellere
dayanmasını istiyordu.
Sanatta ve kültürde köklü bir geçmişe sahip olan Türk milletinin lâyık olduğu seviyeye
ulaşması, onun temel emeli ve ideali olmuştur.
"Halkın da musıki ihtiyacını düşünmek gerekir. Halkın musıki zevkinin gelişmesi için bu
musıkiye (batı musıkisine) alışması ve bu musıkiden hoşlanması için, köklü bir musıki
eğitimine ihtiyaç vardır."
Nitekim, Devlet konservatuarının temeli olan musıki muallim mektebinin (1925) büyük
ATATÜRK'ün bu işareti üzerine gerçekleştirilmiştir. Musıki muallim mekteplerinin amacı
sanatçıdan çok orta öğretim için öğretmen yetiştirmekti. İkinci adım, bir milli musıki ve
temsil akademisinin kurulmasıydı. ATATÜRK, musıkinin sadece nazarî (didaktik) bir uğraşı
olarak değil, pratik ve uygulayıcı bir sistemle geliştirilmesini vurgulamış oluyordu.
ATATÜRK, her konudaki düşüncelerini berrak bir akışla ifade etmiştir. ATATÜRK, elbette
bir musıkici değildi, fakat derin bir musıki anlayışına ve zevk üstünlüğüne sahipti. Şu
sözleri bunu anlatmaktadır:
"Bir çok defa bu musıkinin (Türk musıkisinin) tam haysiyetini bulamıyoruz. İşte bu
dinlediğimiz musıki hakiki bir Türk musıkisidir ve hiç şüphesiz yüksek bir medeniyetin
musıkisidir. Bu musıkiyi dünyanın anlaması lâzımdır. Onu bütün dünyaya anlatabilmek
için, bizim milletçe bugünkü medeni dünyanın seviyesine yükselmemiz gerekir."
Büyük ATATÜRK, yıllar önce söylediği bu sözleriyle, Türk musıkisi politikasının sağlam
temeller üstünde geliştirilmesinde, temel ilkeyi tespit ediyor, Türk milletinin güçlü bir
musıki potansiyeline sahip olduğunu bilerek, bu musıkinin layık olduğu biçimde, çağdaş
medeniyet kurallarına göre geliştirilmesini istiyor, Türk gençliğine ve sanatına yeni ve
ışıklı ufuklar açıyordu.
ATATÜRK, bütün memleket işlerinde olduğu gibi, kültür ve sanat varlığımızda da, dünya
ölçüsünde bir yeniliğe ve başarıya ulaşmanın böyle mümkün olabileceğini, musıkide milli
olabilmenin dayandığı temel unsurlardan biri olan folklor değerlerinden faydalanmanın
önemini de belirtmiş oluyordu. Nitekim bir başka zaman da şöyle söylemiştir:" Bizim
musıkimiz Anadolu halkından işlenebilir."
ATATÜRK, bu sözleriyle de, memleketin Milli Kültür hazinesi olan halk musıkisini
araştırılarak, ilmî esaslar ve metodlarla kültür canlılıklarıyla ortaya konulmasını
vurgulamış oluyordu.
ATATÜRK Türk musıkisine alaturka damgasını vuranlardan değildi, hele Arap, Fars ve
Bizans musıkilerinden etkilenmiş olduğu görüşünü asla tasvip etmemiştir.
Alaturka, her ne kadar, Türk'e mahsus, Türkvâri gibi bir anlama geliyorsa da, bunu tezyif
yollu kullanmayı âdet edinenler vardır. Başı bozukluk, gerilik, uyuşukluk gibi anlamlarda
kullanılmak istenmektedir. Gerçekde Türk musıkisinin, bu anlayışla vasıflandırılması son
derece âmiyâne bir yakıştırmadır.
ATATÜRK'e ait olduğu söylenen bazı sözler, yanlış aktarılmış, ya da naklederler, işlerine
geldiği gibi yorumlamışlardır. Bunlardan biri şudur: "Esas müzik batı müziğidir, ulusumuz
için de bu müziği normal görmeliyiz."
ATATÜRK'e mal edilen bu sözler, nakledenlerin yorumladıkları şekilde ise, aynı konularda
belgeleşmiş sözleri de vardır ki, tam bir çelişki meydana geliyor demektir. ATATÜRK, gibi
bir insan, böyle bir çelişkiye düşmezdi. Şu halde bu sözler, ya noksan, ya da yanlış
aksettirilmiş ya da ATATÜRK bunları başka maksatla söylemiştir.
ATATÜRK: "Bir ulusal eğitim programından söz ederken, yabancı düşüncelerden, doğudan
ve batıdan gelebilen bütün etkilerden arınmış, ulusal birliğimize, gelenek ve tarihimize
uygun bir kültür kasdediyorum, herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takibedilen
yabancı kültürlerin bozucu sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür, ortamla uyumlu olmalıdır.
Bu ortam ulusun öz benliğidir." diyor. (Temmuz 1924)
Böyle söyleyen ATATÜRK, doğrudan doğruya: "Bizim için esas müzik batı müziğidir, bu
müziği ulusumuz için normal görmeliyiz." sözünü yorumlayan biçimde söylenmiş olabilir
mi?
Halkı çoksesli musıkiye alıştırmada eğitici bir yol tutulmasını, batıya yönelik çalışmalarda,
çağdaş milletler seviyesine ulaşma safhalarında, musıki ürünlerinin önemli yeri olduğunu
takdir ederek, milli bütünlüğümüzü belirten, kültür değerlerimizi ve geleneklerimizi göz
önünde tutarak, milli ve evrensel literatürden de faydalanarak, Türk musıkisinin kudretini
batı dünyasına tanıtmak ve göstermek gerektiğine inanıyordu. Bu, Türk duygusunu ve
milli heyecanını batı ölçüleri ve tekniği içinde işleyerek, bütün dünyaya tanıtmak
demektir.
Mustafa Kemal Atatürk, sadece, büyük bir asker ya da büyük bir devlet adamı değildi...
O, gerçek bir dahi idi ve her konuda engin bilgilere sahip, müstesna bir kişiliğe sahipti...
Askerî zaferlerin kazanılıp, ülke kurtarıldıktan sonra, yeni bir Türkiye Devleti kurulurken,
milletimize de, yöneticilere de en doğru olanı gösterdi.
Daha Sofya'da askerî ateşe iken inceleyip özümsemiş olduğu kooperatifçilik sisteminin
Türkiye'de de uygulanmasını sağladı. 1936 yılında kurdurup, 1 numaralı ortağı olduğu
Silifke Tekir Çiftliği Tarım Kredi Kooperatifi, vatan sathına yayıldı ve bugün, Türk köylüsü,
çiftçisi için çok önemli kurum haline geldi.
O aynı zamanda büyük bir ekonomistti...
Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının kuruşunu sağladı. Amacı, dilimizin, yabancı dillerin
boyunduruğundan kurtarılmasıydı... Ve tarihimizin doğru olarak yazılmasını istiyordu...
Yüce Önder, Türk Halk Kültürünün zenginliğini biliyor ve bu zengin kültürün, yani
folklorumuzun derlenmesini, belgelenmesini ve bundan yararlanılmasını istiyordu.
"Modern Türkiye Devleti henüz kuruluş aşamasında ve canhıraş bir var olma mücadelesi
içinde iken, 1920 yılında folklor ile ilgili çalışmaların önemini müdrik olarak Maarif
Vekaletine bağlı bir hars dairesi kurarak ve bu vasıta ile öncelikle öğretmenlerle ilişkiye
girişilerek yurdun dört bucağından Türk Folklor ürünlerinin tesbit edilmesi ve derlenip
kaydedilmesi çalışmalarına başlar. Bu faaliyet, 1924 yılına kadar çeşitli dergilerde yer
alan yol gösterici, öğretici ve alanı tanıtıcı yazılarla teşvik edilir; genç aydınlar arasında
Türk Halkbilimi araştırmalarına ilgi uyandırılmasına gayret gösterilir."
1924 yılında, İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir "Türkiyat Enstitisü" kuruldu. Hocaların
Hocası M. Fuad Köprülü burada, halkbilim dersleri vermeye başladı. Denilebilir ki,
akademik seviyede ilk halkbilimciler burada yetişti.
Yine aynı yıl Ankara'da açılan Musiki Muallim Mektebi, Türk Halk Türkülerini derlemeye
başladı ve bunları arşivledi.
1925 yılında Ankara'da kurulan Etnografya Müzesi, derlenen Türk el sanatları ürünlerini
teşhir etmeye başladı ve bu müze giderek zengin bir folklor müzesi haline geldi.
1927 yılında, Türk Halk Kültürüne gönül verenler tarafından Anadolu Halk Bilgisi Derneği
kuruldu. Bir yol sonra derneğin adı Türk Halk Bilgisi Derneği şekline dönüştürüldü. Bu
dernek, "Halk Bilgisi Mecmuası"nın yayını başlatırken, bir de "Halk Bilgisi Toplayıcılarına
Rehber" adıyla bir klavuz kitap yayımladı. Anılan dergiyi tek sayı yayımlayan dernek, bir
yıl aradan sonra "Halk Bilgisi Haberleri" adıyla başka bir derginin yayının başlattı. Bu
dergi derneğin kapandığı 1932 yılına kadar 124 sayı yayımlandı. O arada konferanslar
verildi ve kitap yayınları yapıldı.
1955 yılında Ord. Prof. Dr. M. Fuad Köprülü ve o dönemin 11 Üniversite Hocası, "Türk
Halk Sanatlarını ve An'anelerini Tetkik Cemiyeti" adıyla bir dernek kurdular. Bu dernek
bugüne kadar faaliyetlerini sürdürmüş olup, zaman içerisinde adı, "Folklor Araştırmaları
Kurumu"na dönüşmüştür.
1964 yılında kurulan "Türk Folklor Enstitüsü Kurma Derneği", geniş bir kamuoyu
oluşturarak, Kültür Bakanlığı bünyesinde, 1966 yılında "Millî Folklor Araştırma
Enstitüsü"nün kuruluşunu sağladı. Bu oluşumu sağlayanların çoğu, Folklor Araştırma
Kurumu'nun üyesiydi. Nitekim, Enstitü'nün ilk Müdürü Cahit Öztelli, bu Kurumun da
Yönetim Kurulunda görev almış, değerli bir halkbilim uzmanıydı. Sonraki yıllarda, adı, Millî
Folklor Araştırma Dairesi, Halk Kültürünü Araştırma Dairesi ve nihayet Halk Kültürlerini
Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (MİFAD-HAKAD-HAGEM) şekline dönüşen bu
birim, bugüne kadar, Türk Halk Kültürü bakımından, çok büyük başarılara imza atmıştır.
O arada, kimi yabancılar da Türk Halkbilimiyle ilgilenmişler ve bizim açımızdan onur verici
tesbitlerde ve yayınlarda bulunmuşlardır.
Macarlar'ın ünlü etnomüzikoloğu Bela Bartok, bunlardan biridir. 1930'lu yıllarda ülkemize
gelen Bartok, Ahmet Adnan Saygun ile birlikte ülkemizi gezip, dolaşmış ve derlemelerde
bulunmuştur. Sonraları, Bartok'un yaptığı evrensel bestelerde, Türk Halk Musikisi
motiflerinden yararlanmış olduğu bilinmektedir.
Türk Halk Musikisinin zenginliğini görüp, değerlendiren bir de Alman Karı-Koca vardır:
Kurt ve Ursula Reinhard. Bu ikilinin Türkiye'de yaptıkları derlemeler, daha sonra Long-
Play'ler halinde Almanya'da yayımlanmıştır.
Ne var ki, bir dönem, halk ozanlığı geleneğinde gerileme olmuştur. Ahmet Kutsi Tecer'in,
Sivas'ta Millî Eğitim Müdürlüğü yaptığı dönemde, bu ilimizde düzenlemiş olduğu "Âşıklar
Bayramı" geleneğin yaşatılmasında bir dönüm noktası sayılmaktadır. Zira bundan sonra,
yurdumuzun her yanında âşık şölenleri düzenlenmiş ve ozan sayısı artmıştır.
Halk oyunlarımızın zenginliği ise, bütün dünyanın takdir ettiği husustur. Halkevleri'nde
başlayan çalışmalar, kaybolmaya yüz tutan oyunlarımızın yaşatılmasını sağlamıştır.
Bugün, dünyanın her yerinde yapılan halk oyunları yarışmalarında, Türk Hal Oyunları
Toplulukları, en büyük başarıları elde etmektedirler.
ATATÜRK'ÜN SÖZLERİ
Yüce Önder, Türk Halk Kültürüyle ilgili olarak, çeşitli zamanlarda ve mekanlarda
görüşmelerini ifade etmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
...Bir Milli Eğitim programından söz ederken, eski devrin hurafelerinden bize özgü
vasıflarımızla hiç de ilgisi olmayan yabancı düşüncelerden, doğudan batından gelebilen
tüm etkilerden tamamen uzak millî ve tarihî seciyemizle uyumlu bir kültür kastediyorum.
Çünkü millî dehamızın gelişmesi ancak öyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir ecnebi
kültürü, şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin zararlı sonuçlarını tekrar
ettirebilir. Kültür zeminle uyumludur. O zemin milletin seciyesidir. Efendiler! Yetişecek
çocuklarınıza ve gençlerinize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en önce ve her
şeyden önce Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan
bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.
...Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genel olarak şu hatamız vardır ki,
inceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çoğu kez kendi yurdumuzu, kendi tarihimizi,
kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almalıyız. Aydınlarımız belki
bütün cihanı, bütün diğer milletleri tanır, faka kendimizi bilmeyiz!
...Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet
bulacaktır.
Sonuç Olarak;
Büyük Atatürk, her alanda olduğu gibi, folklor konusunda da, milletimize ışık tutmuş, yol
göstermiştir. Bugünün Türk Halkbilimcileri, Büyük Önder'den aldıkları ilhamla, yollarına
devam etmekte ve büyük işler başarmaktadır.